Türk Medeni Kanunu'nun kabul
edilmesinin 90. yılını kutluyoruz. Medeni Kanun’un kabulü ile sosyal alanda
eşitlik anlayışının temeli atılmıştır.
Osmanlı Devleti’nde toplumun ihtiyaçlarını "Mecelle" (Adli kurallar
Kitabı) karşılıyordu. Tanzimat Dönemi'nde hazırlanan Mecelle, bazı yenilikler
getirmekle birlikte, Türk toplumunun gereksinimlerine tam manasıyla cevap
vermekte yeterli olamıyordu. Medeni hukuk
konusunda Mecelle'nin yetersizliği, Birinci Dünya Savaşı sırasında anlaşılmış
ve değişiklik yapılmasına karar verilmiştir ancak, savaştan yenilgiyle çıkınca,
bu konudaki çalışmalar kesilmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 1922
yılında yeniden çalışmalara başlanmış ve Batılı ülkelerin medeni kanunlarının
incelenmesi sonucunda mevcut
kanunların en çağdaşı olması ve kadın-erkek eşitliğine dayanması nedeniyle İsviçre Medeni Kanunu'nun Türkçe’ye çevrilmesine
karar verilmiştir. Medeni
Kanun 17 Şubat 1926′da TBMM tarafından kabul edilerek yürürlüğe girmiştir.
Medeni Kanun’un kabul edilmesiyle aile yapısında önemli değişiklikler meydana
gelmiştir. Buna göre; hukuk birliği sağlanmış, vatandaşlar arasında din-mezhep
ayrılıkları gözetmeksizin, hak ve ödevler bakımından eşitlik sağlanmış, tek
kadınla evlilik esası getirilerek resmi nikah zorunlu olmuştur. Böylelikle evlilik akdi
devlet güvencesine alınmıştır. Mirasta kadın-erkek ayrılığı kaldırılmış,
toplumsal hayatta kadın-erkek eşitliği getirilmiştir. Evlenme ve boşanmada
belirli şartlar getirilmiş, özellikle erkeğin tek taraflı boşamasını kaldırarak
boşanmayı hakimin takdirine bırakmıştır. Çocukların kız ve erkek ayrımı yapılmadan
mirastan eşit ölçüde faydalanmasının önü açılmıştır.
Medeni Kanun’un kabul edilmesi, kadının Türk toplumunda hak
ettiği yeri bulmasında çok önemli bir gelişmedir. Bu kanun ile birlikte kadın
birey olarak, devlet ve toplum karşısında yerini almaya başlamış, akabinde
kadın ve aile ile ilgili düzenlemeler hızlı bir şekilde yürürlüğe girmiştir.
1 Ocak 2002 tarihine kadar yürürlükte kalan Türk Medeni
Kanunu'nun kabul edilişinin 90. yılında demokrasinin ve uygar yaşamın temel kriterlerinden
biri olan toplumsal cinsiyet eşitliğinin daha da belirgin şekilde yaşama
geçirilmesi ve daha sağlıklı aile ortamlarının sağlanması açısından toplumun
her kesiminin üzerine düşeni yapması gerekmektedir.
Bu bağlamda Hitit Üniversitesi Kadın ve Aile Sorunları Uygulama ve Araştırma Merkezi olarak üzerimize düşen görevin farkındalığı içinde çalışmalarımıza devam etmekteyiz.